Bugüne kadar denizlerde yaşamış en büyük ve vahşi canlı…

Megalodon büyük diş anlamına gelmektedir.Yaşamış en büyük ve en güçlü yırtıcılardan biri olarak kabul edilen megalodon, yalnızca parçalar halinde olan kalıntılardan bilinmektedir, görünüşü ve ulaşabileceği maksimum boyut ise belirsizdir. Analizler en büyüklerinin 14 ile 24 metre kadar uzun olduğunu tahmin etmektedir. Öte yandan değer (mod) uzunluğu ise 10,5 metre kadardır. Dişleri avı yakalamak ve avın kemiklerini kırmak için kalın ve sağlamdı, büyük çeneleri ise 108.500 ila 182.200 newtona kadar ısırma kuvveti uygulayabiliyordu.Megalodon’un deniz yaşamının yapısı üzerinde olasılıkla büyük bir etkisi oldu. Fosil kayıtları, onun kozmopolit bir dağılıma sahip olduğunu gösteriyor. Muhtemelen balinalar, foklar ve deniz kaplumbağaları gibi büyük avları hedef alıyordu. Megalodon’un yavruları ılık kıyısal su alanlarında yaşıyordu ve balık ve küçük balinalarla besleniyorlardı.. Köpekbalığı daha sıcak suları tercih ettiği için buzul çağlarının başlangıcıyla ilişkili okyanus soğumasının, deniz seviyelerinin düşmesi ve bunun sonucunda uygun üreme alanlarının kaybolmasının megalodonun soyunun tükenmesine neden olduğu düşünülmektedir. Dişsiz balınaların çeşitliliğinin azalması ve dağılımlarının kutup bölgelerine doğru kayması, megalodonun birincil besin kaynağının azalmasına neden olmuş olabilir. Köpekbalığının neslinin tükenmesi, dişsiz balinalarda görülen devleşme eğilimiyle aynı zamana denk gelir.Megalodon dişleri antik çağlardan beri kullanılmaktadır. Megalodon dişleri, büyük boyutları ve tırtıklı yapısı nedeniyle Amerika kolomb öncesi kültürler arasında değerli bir eserdi; bu bıçaklardan mermi uçları, bıçaklar, mücevherler ve cenaze aksesuarları yapılıyordu. Bazı topluluklar, Panamalı Sitio Conte toplulukları gibi, bu dişleri öncelikli olarak törensel amaçlar için kullanıyordu.[3] Chesapeake Körfezi’ndeki Algonkin halkları tarafından megalodon dişlerinin toplanarak[4] Ohio’daki Adena kültürüyle seçici ticaret girişimlerinde bulunmaları MÖ 430 gibi erken bir tarihte gerçekleşmişti.[2] Megalodon dişlerine dair en eski yazılı kayıt, MS 73 tarihli Historia Naturalis (Doğa Tarihi) adlı eserde Yaşlı Plinius tarafından konu edinilmiştir. Plinius, bu dişlerin taşlaşmış insan dillerine benzediğini, Roma folklorcularının ay tutulmaları sırasında gökyüzünden düştüğüne inandıkları ve bunlara glossopetrae (“dil taşları”) adını verdiklerini belirtmiştir.[5] İddia edilen dillerin daha sonra 12. yüzyıl Malta geleneğinde, Havari Pavlus’un gemi kazasında taşa çevirdiği yılanlara ait olduğu ve aziz tarafından onlara güçleri verildiği düşünülmüştür.[6] Glossopetrae, geç 13. yüzyıl ile 16. yüzyıl Avrupa edebiyatlarında yeniden ortaya çıkmıştır, bu sefer daha geniş çeşitlilikteki zehirleri iyileştirebildiğine ve daha doğaüstü özelliklerle sahip olduğuna inanılmıştır.



Bir yanıt yazın